Geçtiğimiz yıllarda yapılan çalışmalar, immün sistemin (bağışıklık sistmi veya bağışıklık) insanın uzun yaşamasında önemli rol oynadığını göstermiştir. Yaşlılarda bağışıklığın azaldığı görülmektedir. Küçük çocuklarda ise bağışıklığın henüz tam gelişmediğinden bahsedilir. Çok küçükler ve çok büyükler (yaşlılar) bu nedenle hastalıklara daha yatkındır. Yaşlılarda bu yatkınlık kanser hastalıklarının artışı ile kendini gösterirken, küçük çocuklarda bu daha çok bulaşıcı hastalıkların sorun oluşturması şeklinde görülmektedir. Bir bebek doğduğu zaman, bir süre annesinden hazır olarak aldığı bir takım bağışıklık özellikleri ile idare etmeye çalışır. Diğer taraftan bağışıklığın gelişmesi şeklinde bir kavram vardır. Bunu özetlemek gerçekten çok zordur çünkü karmaşık bir durumdur. Anlaması zor ve anlatması kolay değildir. Bu durumu aşabilmek için ortak bir dil geliştirmek gerekir. Belli bir bakış açısı kazanılmak zorundadır. Sanki beş duyumuz vardır ve bağışıklık sistemi de altıncıyı oluşturduğu için anlaşılması zordur. Aşağıdaki bilgiyi ve ifadeleri anlamaya çalışalım;
Küçük çocuklarda bağışıklık sisteminin henüz tam olarak gelişmemesinin nedeni immün sistemin henüz sık karşılaşılan patojenlere karşı bir T ve B hücre repertuarı oluşturmamasına bağlıdır. Bebek doğduktan sonra, anne, baba, bakıcı ve diğer aile bireylerinin de katkısıyla mikroorganizmalarla tanışmaya başlar. Mikroorganizmaların iyi olanları, bebeğin vücuduna yerleşerek flora veya mikrobiyota adı verdiğimiz yapıyı oluşturur. Mikrobiyota adından da anlaşılacağı gibi mikroorganizmalardan oluşmaktadır. Mikrobiyota vücudun çeşitli yerlerine yerleşen mikroorganizma topluluğudur. Mikrobiyotadaki mikroorganizmalar vücudun yüzeyinde ve dışarı açılan kapılarla ilişkili sistemlerde yer kapladığından birincisi hastalık oluşturanların yerleşmesini ve hastalık oluşturmasını engeller. İkincisi ve daha önemlisi mikrobiyota elemanı olan mikroorganizmalar bizimle birlikte yaşarken, kendi metabolizmalarını sürdürebilmek için bir takım maddeler üretirler ve insanlar bu maddelerden bir ilaç gibi yararlanarak örneğin kanserden, kalp hastalıklarından veya diyabetten korunur. Küçük çocuklarda mikrobiyota henüz tam gelişmediği için bağışıklık sistemine katkısı da tam değil veya çok azdır. Ayrıca, bağışıklık sistemini oluşturan bölümlerden ikincisinin yani kazanılmış bağışıklığın çalışabilmesi için zamana ihtiyaç vardır. Çünkü, kazanılmış bağışıklık hafıza gibidir. Yani ilk önce karşılaşır sonra edindiği bilgileri tekrar karşılaştığında kullanarak çok etkili bir savunma gerçekleştirir, bazen de hiç savunmaya gerek kalmadan korur. Yani hayatın başlangıcında, bebeklerde bağışıklık sistemi biraz anneden aldığı moleküllerle ve esas önemlisi doğal bağışıklık sistemiyle çalışır. Sadece doğal bağışıklığın çalıştığı bir sistemde hafıza olmadığından, küçük çocuklarda olduğu gibi patojenler her defasında hastalık yapar. Halbuki yetikinlerde, birincisi mikrobiyota gelişmiştir, ikincisi kazanılmış bağışıklık belli oranda hafıza oluşturmuş (T ve B hücre repertuarı geliştirmiş) ve ayrıca insan olarak bilinç de gelişmiştir. Bilincin gelişmesi, bağışıklık sisteminin yükünü azaltır, örneğin düzenli beslenmenin önemini kavradığı için mikrobiyotası doğru çalışır ve immün sisteme katkısı yüksektir. Veya uyku düzenine dikkat eder, immün sistemde rol oyanayan hücreler bu nedenle sağlıklıdır ve daha iyi fonksiyon görür.
Yukarıdaki örnekte de görüldüğü gibi, insan hayatı, yaş, beslenme, bilinç ve biyoloji gibi bir çok faktör bir seferde immün sistemle ilişkilendirilmiştir. Bu ifadeler bir de bilimsel yanılgılar eklendiğinde, immünolojide ifadelerin geliştirilmesinin altında yatan önem daha iyi anlaşılmaktadır.